Hale' nin Kitaplığı

Çarşamba, Şubat 01, 2006

Nurbanu - TEOMAN ERGÜL

"Ateş kesilir geçse saba gülşenimizden"

"Nurbanu", Osmanlı İmparatorluğu'nun en görkemli dönemi olan 16. yüzyılda, "şehzadeler şehri" Manisa'da II. Selim ile gözdesi Nurbanu'nun yaşadığı büyük aşkın romanı. Öyle bir aşk ki bu, II. Selim'in deyişiyle, gülbahçelerinden sabah rüzgarı bile geçse ateşe dönüşüyor!..

Bu romanda tahta çıkma ihtimali en zayıf şehzade iken, kardeşleri Mustafa ile Bayezid'in ortadan kaldırılmalarıyla, Kanuni Sultan Süleyman'ın tek varisi haline gelen Selim ile cariyelikten sultanlığa giden yolda güçlü kişiliğiyle şehzadesini de akıllıca yönlendiren Nurbanu'nun yaşadıklarını adım adım izlerken; aşkın, sevginin ve cinselliğin farklı boyutlarına tanık olacaksınız.

Ama yalnızca bir aşk romanı değil "Nurbanu"; Teoman Ergül, yüzlerce kaynaktan da yararlanarak tarihsel gerçeklerde yazınsal gerçekliği büyük bir ustalıkla buluşturduğu bu kitapta, şehzadelerin yetki ve sorumluluklarını nasıl kullandıklarına; sarayın içinde ve dışındaki insanların günlük yaşamlarına; Yahudi topluluğunun İmparatorlukta nasıl etkin bir konuma geldiğine; tekke ve medrese çekişmelerine; kardeşler arası taht kavgalarına da ışık tutuyor... (Arka Kapak)

Bir Çift Yürek - MARLO MORGAN

"Bu hayatımda okuduğum en etkileyici kitaplardan bir tanesi. Bu olağanüstü eserin her sayfasında öğrenecek bir şeyler var." -Og Mandino- (Ön Kapak'tan)

"Aborijinlerle birlikte yolculuğa çıkan ve onlardan eski, çok eski bir kabilenin olağanüstü bilgeliğini öğrenen cesur bir kadının öyküsü. Modern toplumumuzda her birimizin mutlaka öğrenmesi gereken dersler: doğayla yeniden uyum içinde yaşamak, içsel bilgeliğimize ve rehberliğimize inanç duymak ve öğrenmek."
-Elisabeth Kübler-Ross-

Bir Çift Yürek, Amerikalı bir kadının Avustralya'da yaşadığı ruhsal yolculuğun öyküsüdür. Nomadik kültürden Aborijinler eşliğinde, kabilenin kendilerin adlandırdıkları şekliyle, "Gerçek İnsanlar"la birlikte dört ay süren ve çölü boydan boya katettikleri uzun bir yürüyüşe çıkar bu süre boyunca, çölün çorak coğrafyasındaki bitkiler ve hayvanlarla uyum içinde yaşamayı öğrenir. Olağandışı insanlardan oluşan bu toplulukla birlikte yaptığı yolculukta Morgan, bu insanların 50.000 yıllık kültürlerinin felsefesi ve bilgeliğiyle tanışır.

Macerasının ilk gününden itibaren bu zorlu yolculuğun fiziksel zorluklarıyla mücadele etmek zorunda kalır. Dayanıklılığın hergün sınandığı bu zorlu yolculukta, karşılaştığı her zorlukla birlikte ruhu da değişime uğrar. Aborijinler onu, büyük bir alçak gönüllülükle kendilerinden biri olarak kabul eder ve onun şefkat dolu öğretmenleri olurlar.

Öğretmenlerinden, her insanın eşsiz niteliklerini ve içsel ruhunu takdir etmeyi ve kutlamayı öğrenirken bir yandan da güçlü doğal şifa yöntemlerine tanık olup onların canlılar ile ilgili farkındalıkların ne kadar derin ve anlamlı olduğunu da anlamaya başlar.

Bir Çift Yürek, yazarın kendi bastırdığı ilk basımından itibaren uluslararası bir bestseller olmuş ve tüm insanlığa eşsiz, zamanın derinliklerinden gelen güçlü bir mesaj iletmiştir. Eğer, tüm varlıkların, aynı evrensel birliğin bir parçası olduklarını anlarsak, dünyamızı yokoluştan kurtarmak için halen geç kalmış sayılmayız. Varolan herşey inanılmaz derecede güzel ve hashas bir karşılıklı bağımlılık dengesinde bulunmaktadır. Eğer bu mesajı alabilirsek, o zaman bizim yaşamlarımız da Gerçek insanlar'ınki gibi bu yüce amaçla dolabilir. (Arka Kapak)

Hüzünbaz Sevişmeler - YILMAZ ERDOĞAN

Aklı hin yüreği hüzünbaz bir yazardan imgelizce öyküler...
... Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı; gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi.
... Hiç düşündün mü belkiyi? Belki, eline en yakışan takı benim elim. Belki de en belli olacak yalan, benim söylediğim... Belki sen ve belki ben...
... Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan bir beyaz tutsaklık... İnsan kendine iltica edebilir mi?
... Ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri... Ve hüznüm bir kamu morgunda işe başladı.
(Arka Kapak)

Ben Yılmaz ERDOĞAN' ın bütün kitaplarını keyifle okudum, yazım türü ve kelimelerle oynayışını çok beğeniyorum. Tavsiye ederim.

Simyacı - PAULO COELHO

Simyacı Brezilya' lı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho' nun, yayınladığı 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir 'fenomen' olarak değerlendirilen üçüncü romanı. Simyacı, altı yılda kırk yedi milyondan fazla sattı. Bu, Gabriel Garcia Marquez' den bu yana görülmemiş bir olay. Yüreğinde, çocukluğunu yitirmemiş olan okurlar için bir 'klasik' kimliği kazanan Simyacı' yı Saint-Exupery' nin Küçük Prens' i ve Richard Bach' ın Martı Jonathan Livington' u ile karşılaştıranlar var (Publishers Weekly).

Simyacı, İspanya' dan kalkıp Mısır Piramitleri'nin eteklerinde, hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago' nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü. Sanki bir 'nasihatname': 'Yazgısına nasıl egemen olacaksın, mutluluğunu nasıl kuracaksın?' sorularına yanıt arayan bir hayat ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen romanın altı yılda, kırk yedi milyondan fazla okur bulmasının gizi, kuşkusuz, onun bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor. Simyacı' yı okumak, herkes daha uykudayken, güneşin doğuşunu seyretmek için, şafak vakti uyanmaya benziyor.

Yaz Bitmesin - İCLAL AYDIN

İclal Aydın, yayımlanmış köşe yazılarından oluşan kitabı YAZ BİTMESİN'de, kadın yalnızlığından gençlik meselelerine, değişen değerlerden günlük yaşamın koşuşturmacasına, ikili ilişkilerden aile ilişkilerine kadar pek çok konuya, kısaca insana dair her şeye okurlarının çok sevdiği üslubuyla değiniyor.

***
Sanki hiç vedalaşmamışım herhangi biriyle...
Sanki artık hiç özlemiyorum... Kimseyi...
Yazlıklardan ayrılanlar güneşten solmuş tişörtlerinin omuzlarında getirirlerdi küçük yaz aşkının ayrılığını...
Mektuplarla, arada bir güçlükle açılan telefonlarla yaşatılırdı biraz daha...
Yaz bitimi, 20'li yaşlarım başlayana dek daha derin acıtırdı kalbimi ve o zamanlar daha çabuk onarabilirdi kalbim kendini. Bir ayrılığın, uzun bir yola çıkmanın, bir şehre son kez bakmanın burukluğu ile baş etmeyi öğrendim sonunda...

Bence, hoş ve sürükleyici bir kitap.

İnsancıklar - FYODOR DOSTOYEVSKI

Dostoyevski'nin ilk romanı olan İnsancıklar, zamanın ünlü eleştirmeni Bielinski'nin hayranlığını kazanmasına karşın, uzun süre Rusya'da bile dikkati çekmeden kalmış, değeri ancak sürgün dönüşünden sonra ortaya çıkarak, dünyanın her yerinde milyonlarca okurun beğenisini elde etmiştir. Dostoyevski, başlıca konusu acıma olan büyük yapıtının temelini bu küçük romanla atmış; insanları son romanına kadar sadık kalmıştır.

*****
Dostoyevski'nin 24 yaşındayken yazdığı ilk romanı İnsancıklar yayımlandığında Şair Nekrasow, ''Yeni bir Gogol doğdu!'' diye haykırmış, dönemin ünlü eleştirmeni Biyelinski ise, onu övgüye boğmuştu. Dostoyevski, gerçekten de sonraki romanlarında ince bir duyarlılıkla daha da derinlemesine işleyeceği insan sevgisi, acıma ve suçluluk duygularının ilk ve çarpıcı örneğini İnsancıklar'da vermiş; acı çeken sıradan insanın fırtınalarla dolu iç yaşantısının anlatırken, psikolojik ayrıntıları tüm boyutlarıyla yansıtmayı başarmış, böylelikle de dünya edebiyatına küçük ama dev bir yapıt armağan etmiştir.